1) Menfi Tespit Davası Nedir?
Menfi tespit davası 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bu davada davacı (borçlu) taraf, bir hukuki ilişkinin veya bir alacağın mevcut olmadığını iddia ederek mahkemeden bu durumun tespitini istemektedir. Bugünkü yazımızda İcra ve İflas Kanunu 72. ve devamı maddelerinde düzenlenen menfi tespit davası incelenecek olup bir tanım yapmak gerekirse, borçlunun, kendisinden alacaklı olduğunu iddia eden kişilere karşı icra takibinden önce veya takip esnasında mahkemeye başvurarak çeşitli hukuki sebepleri dayanak göstermek suretiyle esasen bir borcunun bulunmadığını ileri sürdüğü ve bu durumun tespitini talep ettiği davaya menfi tespit davası adı verilmektedir.
2) Menfi Tespit Davasında İspat Yükü Kimin Üzerindedir?
Menfi tespit davalarında ispat yükü, davacının iddiasına dayanak olarak gösterdiği nedenlerin niteliğine göre değişmektedir. Nitekim davacı, dava konusu borcun hiç doğmadığını, yani davalı (alacaklı) ile aralarında herhangi bir hukuki ilişki bulunmadığını iddia ettiğinde bu hukuki ilişkinin varlığı davalı (alacaklı) tarafından ispat edilmelidir. Davacı borçlunun hukuki ilişkiyi kabul etmekle birlikte borcun herhangi bir nedenle geçersiz olduğunu veya da sona erdiğini iddia etmesi durumunda ise davacı bu iddiasını ispat etmekle yükümlü hale gelecektir. Menfi tespit davalarında ispat yüküne ilişkin aşağıda yer verdiğimiz emsal Yargıtay kararının incelenmesi, konunun anlaşılması açısından faydalı olacaktır.
T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/934 K. 2021/1124 T. 30.09.2021
“Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer; fakat davacıya (borçluya) düştüğü hâller de vardır; davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukukî İlişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer. (Kuru-El Kitabı, s.370 ilâ 372)”
3) Menfi Tespit Davasının Açılması İcra Takibini Durdurur mu?
Yukarıda yer verdiğimiz üzere menfi tespit davasının icra takibinden önce açılması mümkün olduğu gibi icra takibi başlatıldıktan sonra da açılabilmesi mümkündür. Menfi tespit davasının icra takibine etkisi ise, davanın takipten önce veya sonra açıldığına göre farklılık göstermektedir:
3.1) Menfi Tespit Davasının İcra Takibinden Önce Açılması
İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasının icra takibine etkisiyle ilgili düzenlemeye Kanun’un 72/2 hükmünde yer verilmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki menfi tespit davasının açılmasıyla birlikte icra takibi kendiliğinden durmamaktadır. Bu sebeple mahkemeden, takibin durdurulmasına yönelik bir ihtiyati tedbir kararı verilmesi için talepte bulunulması şarttır. Bununla birlikte söz konusu alacağın %15’inden az olmamak üzere bir teminat yatırılması da gerekmekte olup bu iki hususun ikmali halinde dava sonuna kadar icra takibinin durdurulmasına yönelik bir ihtiyati tedbir kararının alınabilmesi mümkündür.
3.2) Menfi Tespit Davasının İcra Takibinden Sonra Açılması
Menfi tespit davasının icra takibi başlatıldıktan sonra açılması halinde, Kanun’un 72/3 hükmü gereğince ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilebilmesi mümkün değildir. Ancak davacı (borçlu) taraf, alacağın %15’inden az olmayan bir teminat yatırarak mahkemeden alacağı bir ihtiyati tedbir kararıyla, icra dosyasına yapılan ödemelerin alacaklıya ödenmemesini sağlayabilecektir. Bunun dışında kural olarak ihtiyati tedbirle haciz veya satış işlemlerine engel olunabilmesi mümkün değildir. Zira alacağın %15’inden az olmamak üzere yatırılan teminat üzerine verilecek ihtiyati tedbir kararı, haciz ve satış işlemlerini durdurmamaktadır. Bu sebeple uygulamada, henüz haciz veya satış işlemlerinin yapılmamış olması halinde faizi ve diğer tüm fer’ileriyle birlikte toplam borç miktarı icra veznesine depo edilerek ve ayrıca alacağın % 15’inden az olmayan bir teminat yatırılarak mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla takibin durdurulması talep edilmektedir. İlgili prosedürün takip edilmesi suretiyle alınacak ihtiyati tedbir kararı ile haciz işlemleri durdurulacağı gibi icra veznesine depo edilen paranın davanın sonuna kadar alacaklıya ödenmesi de engellenmektedir.
4) Menfi Tespit Davalarında Zamanaşımı Süresi veya Hak Düşürücü Süre Var Mıdır?
Menfi tespit davası için Kanun’da özel bir hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi düzenlenmemiştir. Bu davalarda hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi, alacağın doğduğu hukuki ilişkinin mahiyetine göre belirlenecektir. Örneğin sözleşmeye dayalı alacaklarda 10 yıllık genel zamanaşımı söz konusu iken hata, hile veya tehdit sonucunda imzaladığı sözleşme ya da senetten dolayı borçlu olmadığının tespitini isteyen kişinin, hatanın ve hilenin öğrenildiği, tehdidin ortadan kalktığı tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde borçlu olmadığını alacaklı tarafa bildirmesi gerekecektir. Dolayısıyla hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi, her somut olayın şartlarına ve alacağı doğuran hukuki ilişkinin türüne göre belirlenecektir.
5) Menfi Tespit Davalarında Görevli ve Yetkili Mahkeme Hangisidir?
Menfi tespit davasında görevli mahkeme, genel kurala göre Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemeleridir. Tarafların davadaki sıfatına, tacir veya tüketici olup olmadıklarına göre Asliye Ticaret Mahkemelerinin veya Tüketici Mahkemelerinin de görevli olabilmesi mümkündür.
Bu davalarda yetkili mahkeme ise menfi tespit davasının icra takibinden önce veya sonra açılıp açılmadığına göre değişmektedir. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davalarında yetkili mahkeme, genel yetki kuralına göre, davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Bu davanın icra takibinden sonra açılması halinde ise, icra takibinin yapıldığı yer mahkemesi de davaya bakmaya yetkili olup bu aşamada davacıya seçimlik bir hak tanınmıştır. Dolayısıyla davacı, icra takibi başlatıldıktan sonra açacağı menfi tespit davasını, dilerse davalının yerleşim yeri mahkemesinde dilerse de icra takibinin başlatıldığı yer mahkemesinde açabilecektir.
6) Menfi Tespit Davasının Sonucu
Menfi tespit davasının davacı (borçlu) lehine sonuçlanması, başka bir ifadeyle davacının davalıya karşı borçlu olmadığının mahkemece tespit edilmesi halinde icra takip işlemleri hukuka aykırı hale geleceğinden tüm hacizler kaldırılacak ve icra takibi duracaktır. Takibin durması için mahkeme kararının kesinleşmesi gerekmemektedir. Ayrıca davalının kötü niyetinin ispat edilmesi ve talepte bulunulması halinde dava konusu meblağın %20’sinden az olmamak üzere davalı (alacaklı) aleyhine tazminata hükmedilecektir.
Menfi tespit davasının davalı alacaklı lehine sonuçlanması halinde ise takip ve haciz işlemlerine devam edilecektir. Davacı taraf mahkemeden ihtiyati tedbir kararı almışsa, bu karar da kendiliğinden kalkacaktır. Ayrıca davacı, ihtiyati tedbir kararı alarak davalı tarafın alacağına geç ulaşmasına sebebiyet verdiğinden talep halinde dava konusu meblağın %20’sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatı ödemekle sorumlu tutulacaktır. Böyle bir ihtiyati tedbir kararı alınmamışsa alacaklının zararı da olmayacağından borçlu aleyhine böyle bir tazminata hükmedilmesi söz konusu olmayacaktır.